Sineklerin Tanrısı


   Yavaş yavaş okduğum ve hoşuma giden romanları tanıtarak buralara yazmam gerektiğim kanısına vardım.Belki kafa dengi birileri çıkar ardından bloğa girer gözü çarpar ve okur diye düşünüyorum. Her ne olursa olsun..Aman..Sonuçta okumak her halükarda güzel şey. Tabi bana göre =)

   Yaşayarak edindiğimiz bilgi birikimimizi okuyarak doruk noktalara çıkarabiliriz.Mesela bir örnekleme Orhan Pamuk’kun ‘’Saf ve Düşünceli Yazar ‘’ kitabından verdiği söyleyişi ve aynı zamanda kitabında da kullandığı ifade gibi.

‘’Ruhumu otuz beş yılda terbiye ettim ‘’

   Yazar tutan birisi değilim. Ben sadece yazılan metne dayanırım. Cümlede ki terbiye etme olayı çok hoş ve yerinde bir söz. İnsanlar için sonuç çıkarmak yapılan hatalarla eş orantılıdır. Kitaplarda da bu durum söz konusu. Özellikle romanlar insanlara bir şey kazandırmak amacıyla yazılır. Bu demek oluyor ki her elinize aldığınız kitap sizin ruhunuzu yeşertir.

   Kitabın birçok farklı baskısı var fakat içerik hep aynı kalmış. Bu durum gerçekten şahane sayılabilir ! Çeviren kişi  : Mina urgan gerçekten hoş bir çeviri söz konusu .Okurken hiç sıkıntı çekmedim.

  Yazar kişiye gelelim. William Golding . İlk romanı bu olmuş ve en çok ilgi göreni de bu romanıymış. Çünkü en hafif olanı da bu. Diğerleri daha zorlayıcı .  Mesela diğer kitabı olan ‘’The pyramith ‘’ gibi . Yazarın biyografisini okurken çok sarsıldım. Çünkü bu adamın uğraşmadığı bir iş kalmamış. Öncellikle oyuncu,öğretim görevlisi,denizci ve son olarak okul müdürü olarak çalışmış  .Bu romanı çok ilgi görünce iş hayatını bir kenara fırlatıp kendini yazarlığa adamış. Keşke bunu daha önce yapsaymış diye kızmıyor insan ..

Konusu :

  Atom savaşı sırasında bindirildikleri bir uçakta güvenli bir yere götürülen altı ile on iki yaşındaki çocukların kaza nedeniyle bir mercan adasına düşmeleri. Ve bu adayı bir cehenneme çevirmeleri.



Neden Sineklerin Tanrısı ? :

   İsimin anlamını kitap sonlarında anlıyorsunuz. İlk başlarda ben de diğer okuyucular gibi yahu ada bu değil mi ? Bir sinekle tanrı olmanın ne getirisi var diye düşünmüştüm. Mecaz anlamınıda düşündüm.Fakat yanından bile geçemedim. İlk başlarda demiş olmalıydım. Her romanın anlatmak istediği bir alt düşüncesi var. Bunu deniz tabakaları gibi düşünün. Üstü masmavi altı kapkaranlıkcasına uzanan. Biz aşağısına dalmak durumundayız.

   Asıl kavram ismiyle ilişkileniyor. Tabi bunu anlamak sizin elinizde. Daha çok ben kötü bir okuyucuyum ve asıl anlatılmak isteneni kendim kavrayamadım derseniz kitabın sonsöz kısmında Mina Urganın ufak bir beş sayfalık anlatımı var. Orayı da illaviyetten okursanız tam anlamıyla aydınlanırsınız.

   Bu tür romanlara Robinsonad romanlar diyoruz. Adaya düşüp insanlardan uzak bir uygarlık kurup yaşayan topluluklara. Böylesi birçok roman var hâlihazırda. Gerçekten insanın doğayla bugün olduğu gibi o zamanlarda da bütünleşemediğini görüyoruz.

Okumanız dileğimle , iyi günler ^^





Yazarı;
|